KALANLAR VE GİDENLER
İş hayatında çalkantılar hiç bitmez. Köklü ve hızlı değişimlerin yaşandığı günümüzde çoğu firmalar büyümeyi, küçülmeyi, kazanmayı, kaybetmeyi peş peşe yaşarlar. Birkaç yıl iyi giden işler sonra beklenmedik bir şekilde tersine dönebilir. Başarılı bir ürünle iyi bir pazar yakalayan bir firma bir süre sonra ürününü yenileyemediği, büyük müşterisini elinde tutamadığı ya da yeni büyük müşteriler bulamadığı için kaybetmeye başlar. Müşterilerini, gelirlerini, pazar paylarını ve imajlarını kaybeden bu firmalar bir süre sonra en değerli elemanlarını da kaybederler.
Bu gerileme ve çöküş dönemleri çoğu kez durdurulabilir ve süreç tersine çevrilebilir. Kaybedilen pazar payı, müşteriler, imaj ve gelirler yeniden kazanılabilir. Ancak, çoğu kez, kaybedilen elemanlar geri kazanılamazlar. Çünkü onlar ya başka organizasyonlarda çalışmaya başlamışlardır ya da kendilerini gözden çıkaran firmalarına davet edilseler de geri dönmeyecek kadar üzülmüş, kırılmışlardır. Bazen de onları tekrar çağırmaya firmaların yüzü tutmaz.
Gerçekte, organizasyonların iniş ve çıkışlarla sürüp giden yaşamlarında bu dalgalanmaların insanları ilgilendiren iki farklı boyutu bulunmaktadır. Bu boyutlardan ilki yöneticilerin zor dönemleri aşmak için firmada çalışanların sayısında azaltma yapmalarıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle, kimin gideceğine kimin kalacağına karar verilmesidir. Zor dönemlerde varlığı sürdürebilmek amacıyla çalışanlarının bir kısmını işten çıkarmak zorunda kalan bir firma bazen ne yazık ki en değerli, sadık ve çalışkan elemanlarını işten çıkarmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu elemanlar, önce şaşkınlık, sonra kızgınlık ve öfke ve daha sonra da mutsuzluk ve umutsuzluk gibi duygular yaşarlar. Kalanların yaşadığı duygular da bunlardan çok farklı değildir. Bir taraftan, yıllardır birlikte çalıştıkları arkadaşlarını kaybetmenin üzüntüsünü, diğer taraftan kalanlardan oldukları için bir tür suçluluk duygusunu ve son olarak da sıranın bir gün kendilerine geleceği endişesini yaşarlar.
İkinci boyut ise zor dönemlere giren organizasyonlarda çalışanların kendi kararları ve eylemleri ile ilgilidir. Firmanın henüz küçülme ile ilgili bir kararı ve çalışanları azaltma gibi bir düşüncesi yokken bazı insanlar kendilerince atik davranarak işten ayrılırlar. Onlar, er veya geç işlerini kaybedeceklerini düşünmüşler ve işten çıkarılmaktansa kendilerinin ayrılmasının daha doğru olacağına karar vermişlerdir. Onlar, kendilerince hisleri güçlü, ileri görüşlü insanlardır. Aslında onlar, zor dönemlerin sıkıntılarını paylaşmak ve iyi gitmeyen işlerin sorumluluğunu taşımak istememektedirler. Erken davranarak başarısızlıklarından dolayı suçlanmaktan kurtulmak istemekte, suçlanan değil suçlayan olmaya çalışmaktadırlar. Onlar için en büyük mutluluk dışarıdan “ben zamanında söylemiştim” diyebilmektir. Bir bakıma, ayrıldıkları firmalarının başarısızlığını beklemektedirler. Onun zor durumlar yaşamasından gizli bir keyif almaktadırlar. Onlar için mutsuzluk ise batacağını, biteceğini düşündükleri firmalarının yeniden toparlanmaya ve başarılı olmaya başlamasıdır.
Bu süreçte, organizasyonlarına aidiyet ve vefa duygularıyla bağlı olanlar, iyi günde olduğu gibi kötü günlerde de çalışmalarına devam etmektedirler. Bunların önemli bir kısmı gidecekleri bir yer olmadığı için değil, zor döneminde şirketlerine sahip çıkmak, destek olmak, onu yeniden ayağa kaldırmak için kalmaktadırlar. Bu insanlar, gerçekte zorlukları, sıkıntıları göze almakta, maddi ve manevi anlamda özveride bulunmaktadırlar.
Bu insanların beklentisi, sahipledikleri organizasyonlarının düze çıktıktan sonra kendileri sahiplenmesidir. Özverili çabalarının fark edilmesi ve takdir edilmesidir. Ancak, bu insanlar çoğu kez hayal kırıklığı yaşarlar. Organizasyonlar toparlanıp yeniden büyüme sürecine girdiğinde bu insanlar unutulurlar. Hatta zor dönemlerindeki zor kararlarından dolayı suçlanırlar, yıpratılırlar. Ödüllendirilmeleri bir yana, eski haklarını, güçlerini, değerleri ve dereceleri yitirirler.
Bütün bunların ötesinde, zor dönemlerde ortada hiç görünmeyen, sıkıntıları paylaşmak istemeyen ve yeniden ayağa kalkmaya hiçbir katkısı olmayan bazı insanlar öne çıkmaya başlarlar. Yeni dönemin olanaklarından, fırsatlarından en çok onlar yararlanırlar. Bir taraftan, zor dönemleri hiç yaşanmamış gibi görürler, o dönemde organizasyonu sırtında taşıyanları küçümserler, hatta yok sayarlar. Diğer taraftan da yaratılan yeni kaynakları haksızca ve acımasızca kullanırlar.
İş hayatı çelişkilerle doludur. Bunları bilmek ve öngörmek gerekir. Yöneticiler ve çalışanlar ortaya çıkan durumları şaşkınlıkla değil soğukkanlılıkla karşılayabilmelidirler. İnsan yönetimi her zaman zor olmuştur. Bu zorluk özellikle değişim dönemlerinde katlanarak artmaktadır. Başarılı yöneticiler, zor dönemlerde organizasyonlarını yönetenlerdir, diğer bir ifadeyle, fırtınalı denizlerden gemilerini limanlara ulaştırabilen kaptanlardır. |