Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com
KAPI
Hüzünlere,dostluklara ve mutluluklara açılır kapılar. Anıları ve sırları arkasında saklayan, duygulara sıcak bir kucak açan ve nice yüzlere kapanan kapılar, hayatımızda önemli bir yer tutar. Kapı, ilk anlamı ile “Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı” olarak bilinir.
Ama kapılarla öyle iç içeyiz ki; bazen tavla oyununda iki taşın üst üste konması ile oluşan durum, bazen gelir, geçim, sağlayan yer ve kaynak, bazen devlet dairesinin adı, bazen masraf kapısı diye gider kalemine taktığımız isim, bazen kaç ev ziyaret ettiğimizi izah için, kaç kapı dolaştın diye kullanırız kapı ismini. Bazen mandalından çaldığımız bir mekanın girişi, bazen de suratımıza kapanan bir ahşap ya da metal tabakasıdır. Bir gelinin bile kendi evi için kullandığı ifadede kendine 'el kapısı' olarak yer bulur. Kapı ismini çok yerde kullanırız. Dost kapısı, bir şehrin giriş kapısı, kapı gibi adam, çalınacak kapı, kapanan kapı, açık kapı,çat kapı, el kapısı, gönül kapısı, dert kapısı ve ekmek kapısı gibi bir çok söz üretmişiz.
Sahi, dünya bile iki kapılı bir han değil mi? Doğarken bir kapıdan girer, ölürken bir başka kapıdan terk ederiz o kocaman hanı. Tıpkı rahmetli Aşık Veysel’in dediği gibi:
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece
Kapıları açmak her zaman iyi ve önemli bir şeydir. İnsanın, her zaman ve her yerde çalacağı bir kapısının olduğunu bilmesi huzur ve mutluluk verir. İnsan ilişkilerinin yozlaştığı, hayat çarklarının ağırlaştığı, bencilliklerin çoğaldığı, hayal kırıklığı, korkular ve takıntıların arttığı bir ortamda insanın sorgusuz çalacağı bir kapısının olması çok önemlidir. Günümüzde bu şekil çalacak kapı az bulunur. Birde, kapısı hiç çalınmayanlar var.Yaşlı aile büyükleri, kimsesizler, geçimsiz insanlar gibi. Asıl olan kapıyı çalan değil, çalınan kapıyı açanlardır. Herkes kapısını vakitli vakitsiz açamaz. Ve kapıyı açmak yetmez, kapıyı çalanı rahatlatacak biri de olmak gerek. Onu anlamak, dinlemek, hüzün ve karamsarlıklarını yok etmek, bir sıcak çay ile sohbet etmek, umutlarını yeşertmek ve korkularını yok ederek göndermek her babayiğidin harcı değildir. Dostluk ister, sorgusuz, olduğu gibi kabul edilmek ister. Fedakârlık gerekir ama, gerçek bir dost için bunlar kolaydır. Kapıyı açan daima sadece dost da olmayabilir. Devamlı hanımının kapıyı açmasına alışmış bir bey için, anahtarla kapıyı açmak ölüm gibidir. Yıllardır aynı yastığa baş koyulan, bir çok şey paylaşılan kişinin kapıyı çalışından ve geliş saatinden onun olduğu anlaşılır. Gelen beyde, alışmıştır o sıcak karşılamaya. Hiç anahtar kullanamaz o insan. Bir gün hanım açmadığı zaman o kapıyı, o adam için zordur.
Bazen de tüm kapıların kapandığını hisseder insan. Hüzün çöker, sıkıntı kaplar içini, sokaklar dar gelir, nereye gideceğini bilemez, kalabalığın ortasında ama ,yalnızdır. Dışarıda olmasına rağmen, yalnız hisseder insan kendini. İşte o an bir dost ararız. Yalnızlığımızı gidermek, korku ve düşüncelerimizi paylaşmak, umutlarımızı yeşertmek için mutlaka birileri olmalı kapısını çalacağımız.
Dayanırız dostumuzun kapısına, çalmak için. Saate bakarız belki geçtir ama yalnızlık çaldırır vakitsiz de olsa. Dua ederiz çalarken, kapı açılsın diye. Son umutla gelmişizdir kapıya. Tıpkı Atilla İlhan’ın o güzel şiirinde anlattığı gibi:
Bütün kapılar kapandı dışarıdayım Birden karşıma çıkmayın korkuyorum Uykusuzum fena halde sokaktayım Karanlık bastırdı mı bozuluyorum
Dostlarımıza ve kendimize açarız evlerimizin kapısını. Kapılar aslında dostlar için olduğu kadar, tehlikelerden korunmak için de kullanılır. Kapattık mı kapıları tüm sırlar, yaşanmışlıklar, özellerimiz, eşyalarımız, anılarımız hep içeride kalır.
Kapılarla geçmişimiz çok eskilere dayanır. Eskiden postacı çalardı günün belli saatlerinde. Her ne hikmetse hemde iki defa. Eskiden doktor hastanın ayağına gelirdi. Doktor çalardı kapıyı. Urfalı Mukim TAHİR'in türküsünde belirttiği gibi: Kapıyı çalan kimdir, aç bakım gelen kimdir, yaram derine düştü, belki gelen hekimdir.
Kapı, iletişimde bile önümüze çıkar. Bir iletişimde kapıları açmak için, kişisel yetiler gerekir. İletişim kurmak isteyen kişinin eğitimi, bakış açısı, gülümsemesi, iletişime açık olması ve bunu güçlü bir şekilde istemesi kapıların açılmasını kolaylaştırır.
Kapatıp kilitleyince kapıyı, kimse giremez artık evlerimize. Sadece dostlara, eşlere, çocuklara ve akrabalara açılır. İstediğimize açar istediğimize kapatırız. Ev kapılarımızın eskiden kocaman metal tokmakları olurdu. Şimdilerde ziller var. Eskiden gelenin kapıyı çalmasından olduğu kadar, gideni de kapıyı çarparak gitmesini, dönüp dönmeyeceğini kapının sesinden anlardık. Bazen çaldığınız kapı kapalı da olabilir. Tıpkı Neşet Ertaş’ın dediği gibi: Seher vakti çaldım yarin kapısın,Baktım yarin kapıları sürmeli , Hoş bulmadım otağının yapısın, Çıkageldi bir gözleri sürmeli.
Bazen, dost kapıları kapanır bilerek ya da bilmeyerek. Dost kapısının kapanması çok üzer,umutları yok eder. Kapıları kapatmak hoş bir şey değil. En azından yavaş yavaş kapatılmalı.
Kapılar kapanıyor diye umutları da yitirmemek lazım. Her zaman açılacak yeni kapılar vardır. İnsanı üzen sadece alışmışlık ve paylaşımlardır. Kaldı ki, “her tercih bir vaz geçiştir.” Ya da “her vazgeçiş, yeni bir tercih” e olanak sağlar. Eskiden imiş bir dost ya da sevgilinin onlarca yıl etkisi sürer, başka birine açılmazmış kapılar. Belki de o insanlara, devamlı kapanırmış kapılar. Ama şimdi yaşam koşulları değişti. Teknoloji ve iletişim dostluğun kalitesini değiştirdi. Ertesi gün, yeni dostlara dümen çevrilir. Ya da bir dostun ufak bir hatasında kapı kapatılır yüzüne. Eeee, evlere açılan kapılar olurda, gönüllere açılan kapı olmaz mı? Onlar içimize açılan kapılardır. O kapılardan kimler gelir, kimler geçer. Gönül kapılarını açıp kapatırken de dikkatli olmalıyız. Ev kapısından gireni bir saatte, bir günde gönderebilirsiniz. Ama gönül kapısını açtığınızda, geri kapatmak zaman alır. Zira o açık kapıdan önce gözler girer, sonra yürek ve en son beyin girer. Çıkarken de sondan başlar geri çıkışlar. Belki de hiç çıkmaz kapıdan bir daha aldığınız kişi. Veya bozuşarak çıkar. Acılar yaşatır. Gönül kapısı tehlikeli bir kapıdır. Anahtarı hep iki kişidedir. Hatta çok kişide de olabilir gönlümüzün kapısı. Çünkü, hırsızlar gibi kapınızda gizli ya da açık anahtarlar denenir açmak için. Biraz da kilitleyene bağlıdır, bir başkasına kapı açılması. Kapıyı her zaman, bir insan çalmaz. Bazen de mutluluk çalar. Duymak gerek, yoksa koyar gider, Serap Yeşil’ in şiirinde dediği gibi: Mutluluk kapımı bir defa daha çaldı, Ama ben duymadım, Ve şimdi umutsuzca eriyip gidiyorum. Güçlü bir kapı daha vardır. Günümüz ekonomik koşullarında, en sağlam kapı olarak algılanan devlet kapısı. Güven verir, gurur verir. Ama o kapıya da dikkat etmek lazım. O kapıyı da terk ederken bazı kimseler, devlet kapısının kapanmasını hazmedemez, alışamaz ve sıkıntı alır.
Kapalı kapılar ardını da unutmamak gerek. Her türlü gizli iş, kritik karar, Ali Cengiz oyunları ise kapalı kapıların arkasında oynanır. Kapının ilgili olduğu şeyler yazmakla bitmez.
Ama sonuç olarak kapılarımızın önemli olduğunu bilmeli ve farkında olmalıyız. Kapısını rahat çalabileceğimiz dostlar edinmemiz kadar,dostlara kapıyı açabilecek yüreğe de sahip olmalıyız. Gönül kapılarımızı sevgilere açık tutmalı, bizde gnüllere girmek için çaba göstermeliyiz. Giriş çıkışlarda, kapıyı sert çarpmamalıyız. Her zaman eski dostlara ve sevdiklerimize yeniden ihtiyaç duyabiliriz. Kapımızı çalanlar misafirdir, onları ağırlayıp geliş sebebine göre uygun bir zamanlama ile gitmesi gerekiyorsa göndermeliyiz. Hayatta tüm kapıların, kolay açılması dileğiyle… |