Hüseyin BOZKURT
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Gaziantep Şube Başkan Yrd.
huseyinbozkurt@firatymm.com
Güneydoğu’da tarım ve tohumculuk
Bölgemizde GAP sulama projesiyle başlayan sulu tarım, çarpık bir şekilde gelişse de büyük bir tarımsal faaliyet halini almıştır. Drenaj kanallarının yapılmaması ya da geç yapılması, Harran ovasında taban suyunun yükselmesi ile toprağın çoraklaşması sonucunu doğurmuştur. Halen bazı bölgelerde bu çoraklaşma devam etmektedir.
2008 yılında ise bölgede yaşanan kuraklık nedeniyle, sulamanın olmadığı kısımlardaki bölge çiftçisi, sulama ile ilgili arayışa girmeye başlamıştır. Gerek çoraklaşma ve gerekse yer altı sularının azlığı, damlama sulama projelerini geliştirmeye başlamıştır.
Öncelikle sulamanın olduğu yerlerde bilinçli sulama ve tarımın yapılmasına ihtiyaç vardır. Bölge çiftçisi, bilinçsizliği ve yetkili kurumlarca da gerekli yönlendirme yapılamaması sonucu ürün seçimi, ikinci ürün ve tohumluk ile ilgili bir çok sıkıntı yaşamaktadır.
Geçen sene çoğunlukla pamuk eken çiftçi, bu yıl her tarafı mısır ekmiştir. Geçen sene ucuza giden pamuk yüzünden, bu yılda mısır da aynı şey yaşanacaktır.
Öte yandan üretici; bir çok üründe kısırlaştırılmış ithal tohumluk kullanmaktadır. Fazla verimi, temizliği ve erken yetişmesinden dolayı tercih edilen ithal tohumluk kavun, karpuz, mısır, süs çiçekleri vb. bir çok tarım ürününde kullanılmaktadır. Araştırmalarımızda bu tohumların büyük kısmının yabancı şirketlerce patentinin alınarak, üretilip dağıtıldığı anlaşılmıştır. Bu işin İsrail, ABD ve benzeri ülke menşeini taşıyan firmalarca yapıldığı ve bu firmaların, bu işte tekel oldukları için yüksek kârlar elde ettikleri bir gerçektir. Belki göze çarpmayan ayrıntılar gibi görünse de belediyelerimizin Türkiye de kullandıkları çiçeklerden tutunda bereketli ovalarımızdaki mısır, karpuz, kavun gibi ürünlere kadar kısırlaştırılmış ithal tohumlar kullanılmaktadır. İthal tohumluklara ödenen paralar milyon dolarları bulmaktadır.
İthalatın patladığı, döviz açığımızın yüksek olduğu, 27 tane Ziraat Fakültemizden her yıl yüzlerce Ziraat Mühendisi mezun ettiğimiz ülkemizde, kendi tohumluğumuzu halen üretemiyor olmamız üzücü ve düşündürücüdür. 2006 yılı Ekim ayında çıkan 5553 sayılı tohumculuk yasası, tohum olayını çözemediği gibi, tohumculuk sektörünü, güçlü yabancı şirketlerin kucağına teslim etmiştir. Bu konuda faaliyet gösteren bir kaç yabancı şirket, geliştirdikleri tohumların patentini almaları sonucu bu konuda tekel olmaya başlamışlardır.
Bu yıl bölgemizde kuraklık nedeniyle kırmızı mercimekte de %80 civarında ürün kaybı yaşanmış olup, mercimek tohumluğu ihtiyacı doğmuştur. TMO ithal ettiği ya da yurt içinde sorumluluk anlayışıyla hareket eden ve stoklarını çiftçi ile paylaşmak isteyen bazı fabrika stoklarından satın aldığı mercimekleri tohumluk olarak dağıtmıştır.
Sorumluların döviz kaybına neden olan ve yerel ürünlerimizi unutturan, kolaycılığa alıştıran hazır tohumluk olayını ülkemiz ve çiftçimiz lehine bir düzene sokması gerekir. Bu konuda kamunun tarımla ilgili otoritelerinin de üzerine düşeni yapması gerekir. Yapacak isek tohumculuğumuzu biz geliştirelim. Özellikle damlama sulama projelerine giren çiftçilerin desteklenmesi, organik tarımın teşviki, destek ve teşvik verirken bürokrasinin azaltılması, yapay sorunların çıkmaması için gerekli önlemlerin alınması yerinde olacak ve bölge tarımını geliştirecek, bölge işsizliğini yok edecek, insanları köylerine bağlayacak ve bu kriz günlerinde ülkemize ihracat ve döviz kazandıracaktır.