25 Nisan 2024 Perşembe
 
 
Site İçi Arama  
 
 Mail List  
Gelişme ve gücellemelerden haberdar olmak istiyorsanız Mail Listimize Katılın!..
Katıl Çıkart

ACI

Hüseyin BOZKURT
Bazen acı işin doğasında vardır, aşk acısı gibi.Kalbin taraçalarına acı yağmurları yağmasaydı,kalbin toprağında gömülü tohumlar uyanıp filizlenebilir miydi? Zira, en güzel güller,toprağın yaralı olduğu yerlerde açar.

Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com

                                                              ACI

                Bu yazı başlığımız pek hoş değil. Hatta sevimsiz. Ama hepimizin hayatında bir parça yer alan, kimimizi çok, kimimizi az etkileyen bir duygudan bahsedeceğiz. Acaba teğet geçip uğramadığı kimse var mı ekonomik kriz gibi. Zannetmiyorum hiç kimseyi yoklamadan geçmez. Belki az belki çok ama mutlaka uğramıştır. Belki bazı kimseler acıyı farklı açıdan karşılamış ve hafif atlatmış olabilir.

                Acı deyince her halde biber gibi maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu ilk aklımıza gelir. Ve hep biz tatlının karşıtı olarak algılarız. Hani güzel bir acı biber olursa da yemeden uzak durmayız. Ya Urfa biberinden (isot ile) yapılmış acılı bir çig köfteye hiç birimiz yok demeyiz herhalde.. Belli yörelerimizde bibersiz adeta bir şey yemeyiz. Sabah kahvaltısında bile sofranın baş köşesinde oturur. Karabiber, sarımsak, soğan gibi bazı maddelerin de acıları olur. Bazen bir sebzenin acı olması onu bozar. Acur, patlıcan, salatalık gibi… Acı bir tat olduğu kadar, bir ismin önünde de kullanırız. Acı biber, acı patlıcan, acı kahve gibi… Acı patlıcan yenilmez ama acı biberin verdiği lezzet, bir acı kahvenin yıllara bedel hatırı unutulacak şey değil.

                Bazen dış etkiden dolayı vücudumuzun duyduğu etkiyi de acı duymak ile tanımlarız… Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntüyü acı olarak biliriz. Keskin ve hoşa gitmeyen olayları da acı ile niteleriz. Acı poyraz, acı söz gibi… Bir de incitici, üzücü, dokunaklı, kötü olayların bıraktığı hisleri de acı olarak nitelendiririz. Aşk acısı gibi… Acı ile ilgili bir çok deyim ve söz de üretmişiz. Bunlar; acı acıyı keser, acı çekmek, acı gelmek, acı patlıcanı kırağı çalmaz, acısı çıkmak, acısı yüreğine çökmek, acısına dayanamamak, acısını almak, acısını içine gömmek, acı söylemek, acı vermek, acı görmek, acı badem,acı bakla,acı gerçek, acı haber, acı söz, acı salatalık, acı su, acı yaşam,ciğer acısı, iç acısı,kuyruk acısı,yürek acısı, yürekler acısı gibi…

                En büyük acı sevdiğimiz birinin ölümü olsa gerek. Hiç bir acı sevdiğimiz birini kaybetmek kadar acı vermez insana… İçimizi kasıp kavurur. Zorunlu bir vazgeçiştir, nefesimizin tükendiği andır. Diğer bir acı ise aşk acısıdır. Aşk için acının diğer adıdır diyenler de var, ya da aşk için sevdiğiniz kişinin giderken arkasından bıraktığı tek şeydir.

                Acılar her ne kadar üzücü, yakıcı, yıkıcı özellige sahip iseler de kişiyi geliştiren, olgunlaştıran bir derstir adeta. Acı için tadını sonradan veren meyve diye tanımlayanlar da yok değil. Kimine göre bir okulda sınıf tekrarı gibi hayatı pekiştiren ve insanı olgunlaştıran bir olay. Acı aynı zamanda yeniden var oluşların başlangıcıdır da… Etkisi azaldıkça yeniden yapılanırız. Belki de dünyanın tek kalıcı tadıdır.

                Bazı acılar, bizi bir heykeltıraş gibi yontar, incelmemiz ve güzel olmamız için vurulan çekiç darbeleri gibidir… Acılar, insanların olgunlaştırır. Bazı şeyler acılarımızı artırır. Victor Hugo derki; “Öğrendikleriniz ve sevdikleriniz çoğaldıkça acılarınız da artar.” EFLATUN’a göre ise İnsanlar akılsızlıkları yüzünden “alınlarında yazılı olandan” daha çok acı çekerler. Hayatta en gerçekçi acıyı ise CERVANTES tarif etmiştir. Ona göre: “Bütün acılar azalır, yeter ki ekmeğin olsun.” Günümüz de çok geçerli bir söz. İnsan ekmeğini bulduktan sonra tüm acılara katlanabiliyor ya da unutabiliyor. Ama açlık ve geçim sıkıntısı günümüzde en büyük acılardan biri olmaya devam etmektedir.

               Yazıyı yazarken görüştüğüm bir dost; Acı ile ilgili; “Acıyı çekene sor demişler. Yalınayak ateşin üzerine basmak gibidir bazen, bazen de kirpiğinin ucunda taşırsın tonlarca acıyı” dedikten sonra acı ile bağdaştırarak ilginç bir tespitte bulunarak; “ABD Başkanlarından biri hariç, ya babalarını çok küçükken kaybetmişler ya da babalarından ayrı kalmışlar bunu biliyor muydunuz” diye sordu. Söyledikleri çok anlamlıydı  Evet, acıyı ancak çeken bilir. Çok doğru bir söz. Tabi acı o kadar etkileyici bir his ki, bazen ateşe basmak kadar etkili, bazen de kirpiklerimizde gözyaşıdır. ABD başkanlarının ise babalarından ayrı büyümelerinin belki onların, hayatı daha çok özümseyip kişiliklerinin ve liderlik duygularının gelişmesine katkı sağlamış olabilirler.

               Acılar, bakış açılarımıza göre de etkilerini azaltır ya da çoğaltırlar. Acıyı karşılarken acı veren şeye karşı oluşturduğumuz hislerimiz önemlidir. Aşağıdaki öykü bu durumu daha net bir şekilde açıklamaktadır.

             Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıktığı için, bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
- “Tadı nasıl? ” diye soran yaşlı adama öfkeyle:
- “Acı” diye cevap verdi.
           Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
- “Tadı nasıl? ” “Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak.
- “Tuzun tadını aldın mı? ” diye sordu yaşlı adam, “Hayır” diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
- “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstı
rap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

               Yaşadığımız her acının insanı olgunlaştırdığı ve geliştirdiği bir gerçek. En azından Hintli ustanın dediği gibi, bakış açımızı genişletiriz. Öyle ya hurmaların en tatlısı güneşte en fazla kalanı derler. Yakıcı güneşini fazla aldığı için olmalı.

             Sahi ta çocukluktan alıştırılmaz mıyız acıya. Bir yerimizi acıtsalar hemen “acımadı ki” demez miydik acısa bile. Erkek adam ağlamaz deyip acılarımızı içimize atmayı öğretmediler mi bize. İşte böyle acılarla büyüdük, hislerimiz nasır tutmadı mı? Ağlamamayı ve direnmeyi öğrendikçe acılar üzerimize çullanmadı mı? Hislerimizi bastırıp derinlerde bırakmadık mı güçlü olmak için? Sevmeye yarayan da bu hisler değil mi? Belki de bastırılan acılar sevgimizi de yok etti. Ne dersiniz?

           Bazen beynimizin kabul ettiği bazı acı olayları normal karşılarız ki bu taktirde fazla acı vermez bunlar bize. Mesela iğne yapılmayı, kan vermeyi kabullenmiş isek iğnenin acısı bize sıradan bir şey gelir. Eğer kabullenememiş isek vay halimize. İğneyi gördüğünde 10 metre öteye kaçan insanlar tanıyorum zira. Bazı acıları da korkularımız sayesinde yaşarız.

            Bazı acılar vardır ki onlar asildir, değerlidir. Diyeceksiniz acı acıdır işte değerlisi mi olur. Bakın GEORGE SAND “Hangi acı sevmenin verdiği acıdan daha asil, daha değerlidir” diyerek sevginin asaletini, verdiği acısına değer görmüştür. Bazen acı işin doğasında vardır, aşk acısı gibi. Kalbin taraçalarına acı yağmurları yağmasaydı, kalbin toprağında gömülü tohumlar uyanıp filizlenebilir miydi? Zira en güzel güller, toprağın yaralı olduğu yerlerde açar. Yaralanmaya razı olmayan kalpler, sevgi güllerine de sahip olamazlar. Yazın sıcağına, kışın soğuğuna katlanmasaydık mevsimlerin güzelliklerini görebilir miydik?         

             Yüreğimizden mevsimlerin geçişine izin vermeliyiz ki, o mevsimlerin nimetlerinden de faydalanalım. Aşk acısını nasıl yaşarız, sorup soruşturduk ve düşündük bakın neler nasıl acı veriyor bize.

             Kimine göre sevip de görememek, ağladığında sarılamamak, kimine göre elini tutamamak, sevdiğinden uzak kalmak, sevdiğinden yanlışlar görmek, sevip de sevilememek, sevip de kavuşamamak, geri dönmeyişler, kimine göre anılar ve anılara geri dönememek ve daha nice acı veren şeyler duyduk. Kimine göre ise acı hayatın ta kendisi, aşk acısı ise kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi bir şey.

             Unutulmayan veya katlanamadığımız acı yoktur herhalde. Ama bazılarının etkisi hafif ve kısa, bazısının ise şiddetli ve uzun sürer. Bazı acıların etkisini; vücudumuz, mantığımız ve manevi gücümüz çabuk yok eder. Ama ruhumuzun etkilendiği acılar daha ıstıraplı ve uzun sürer ve etkisi geçmez. Bu acılar, ruh dinginliğimizin ıstırap çekmeye başlaması ile kendini gösterir. NİETZSCHE’ ye göre acı çekmek; “Öldürmediği sürece insana olgunluk veren beyinsel bir süreçtir. Bedenin tamamen mantığın kontrolünden çıkması ile hükümsüz kalan her şeydir.”

             Acı hakkında çok şey yazılabilir ama birazı da siz okuyucuların yorumlarına kalsın diyerek sözlerime son verirken, dileğim; hiç acı yaşamamanız, yaşıyorsanız acılara karşı bakış açınızı genişleterek daha hafif atlatmanız ve yürüdüğünüz sıkıntılı yolların, sizi mutluluk ülkesine ulaştırmasıdır. 27.06.2009

Bu Haber 210554 Defa Okunmuştur...
Bu Yazı İçin Yapılan Yorumlar
ACI...varmı bu dünyada bu duyguyu yaşamayan, elbetteki yoktur. Ama bazılarımız acının altında ezdirir kendini, bazılarımız acıyı kendi içinde ezer. Acıyı yenebilen olgunluğu tecrübeyi kazanarak ufkunu dahada genişletir. Acılar karşısında ezilen,önce kendine acımaya başlar, sonrasında insanların ona sadece acıma duygusuyla bakmasını sağlayarak zaman içinde özgüveninide yitirir. Yaşam, bize tüm duyguları yaşatacak şekilde varolmuştur ve varolacaktır.O halde neden bu harmanda tek duygu üzerinde yoğunlaşıp hayatı daha çekilmez hale getirelim? Hayatımızın her anında her duyguyu yaşayabileceğimize göre her acının sonunda, bir heyecan, bir sevgi, bir dostluk, bir aşk, bir mutluluk olmayacağını kim söyleyebilir ki? O zaman her duyguyu, her anı dozunda yaşayabilmek dileğiyle sağlıcakla ve mutlu kalın. Hüseyin Bey, elinize ve gönlünüze sağlık.
KALEMİNİZE SAĞLIK ÜSTAD... ACI ÇEKMEK GERÇEKTEN CESARET İŞİDİR, HER İNSANDA FARKLI ŞEKİLLERDE ÇEKER ACIYI ...BUNA RAĞMEN KORKAR ÖLÜMDEN OYSA ÖYLE ACILAR VAR Kİ ÖLÜMDEN BETER... TATLI ACILARIMIZ DAİM OLSUN YEMEKTE LEZZET KATAN ACILARI GİBİ...
sevgili Hüseyin abi ilk önce belirtmeliyim ki yazılarınız insana haz veriyor,iş arası kahve molası gibi hoş ve lezzetli...acının her türlüsüne değinmişsiniz,başbakanımızın"teğet geçti bizi"misali dokunmuşsunuz acının her yaprağına,ne güzeldir ki renkli kişiliğiniz sayesinde renkli ve anlamlı makaleler çıkıyor ortaya,ben derim ki acı çekmeli her insan,doğarken anasına verdiği acıdır insanoğlu...ve hayatı boyunca acı teninde gizlidir,ruhunda saklıdır...yaşadığı hayat ortaya çıkarır acıyı değişik evrelerde...Samanyolu isimli şarkıda dendiği gibi"bir şarkısın sen ömür boyu sürecek,dudaklarımdan yıllarca hiç düşmeyecek" tıpkı acıda öyle:bir şarkıdır acılar insanın hayatında ne dilinden ne kalbinden ne teninden düşmez ömür boyunca. Sevgi ve saygılarımla esenkalın.
TÜM YORUMLAR
Topam 3 Yorum Yapılmıştır...

 

 

BU YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
Şirket yöneticilerine maaş
YENİ TTK'da CEZALAR
Poğaça, Kdv Oranları Ve Vergi Bilinci
DEĞER VERMEK
GÜLMEK
5N 1K
PERDE PİLAVI
''ÖZLEMEK''
ŞİRKETLERDE ARŞİV ve DOSYALAMA
Yönetimde muhasebenin önemi
Eğitim mi Asalet mi?
GİTMEK
KAPI
TOPLARA DİKKAT !...
AFFETMEK
CARİ HESAP
KEŞKE
DOSTLUK
Aile şirketlerinde sorunlara çözümler
NEDEN ANONİM ŞİRKET?
Tel : 0 342 220 49 00 ( 3 hat ) Fax : 0 342 220 50 71
Degirmiçem Mahallesi 14 Nolu Sokak No : 8 Kat : 4 / 12 27090 GAZIANTEP e-mail : info@firatymm.com
 
Bu Site Cemrenet İnternet Hizmetleri Tarafından Yapılmıştir.