Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com
BU YAZIYI OKUMAYIN…!
Sizlere ilk defa başlığı olmayan bir yazı yazıyorum. Ve okumayın bu yazıyı diyorum peşinen. Yazıda herhangi bir şey de anlatmıyorum. Belki, her zamanki yazılar gibidir diyerek okuyacaksınız. Belki de okumaya değer bulmayacaksınız. Siz, en iyisi okumayın, bu yazıyı. Okusanız da anlamsız bulabilirsiniz. Doğrusunu isterseniz ben de ne yazacağım konusunda kararsız kaldım. Ne yazacağımı bilmiyorum. Güzel bir konu seçemeyeceğim baştan belli. Büyük ihtimalle bu yazı, size hitap etmeyecek. Siz en iyisi yorulup okumayın. Ne hikmetse siz okuyorsunuz. Bence vazgeçin, gerçekten içeriksiz bir yazı. Sizi de pek ilgilendiren bir şey yok. Bu kadar uyardıktan sonra eminim okumayacaksınız. Ama okumaya devam ediyorsunuz. Günah benden gitti. Dinlemediniz okumayı sürdürüyorsunuz. İyi, okuyun bari, ne yapalım?
Geçen hafta bir sohbet sırasında bir arkadaş: “Geçen sene bir arkadaşım gittiği bir tatil yerinden bahsetmişti. Anlattığı şeylerden çok etkilendim. Mutlaka burayı göreceğim dedim. Bir seyahat dönüşü dağ ve göl manzaralı bu yere uğrayıp, bir gece kaldık ailece. İnanamazsınız müthiş bir manzara, burası bir köy. İstanbullu bir hanım, burada altı odalı bir butik köy-dağ oteli işletiyor. Kahvaltıdan yemeklere, sohbetten solumaya her şey doğal ve sade. Sessizlik, özgürlük, dinginlik, temiz hava, oksijen, samimiyet, ilgi ve alaka adeta beni büyüledi. Beni etkileyen sadece doğası değildi, çalıştıran hanımın ince düşünceleri, zarif ve düşünceli ikramları, misafirperverliği ve yalnız başına kurduğu yaşamın kendisi de bir o kadar etkiledi. En çok da, korkuların olmayışı, oda ve kapıların kilitlenmediği bir mekan olması hoşuma gitti. Gitmesem hep içimde bir istek kalacaktı. Gitmekle hem mutlu oldum, hem de ilgimi çeken şeyi kafamdan attım. Fırsat bulursam, tekrar giderim. Size de öneririm” dedi. Ve o kadar duygulu ve mutlu bir şekilde anlattı ki, doğrusu ilgimi çekti. Böyle bir yeri görmek, böyle bir işletmeciyi tanımak ve bu havayı solumak isteği oluştu. Umarım ilk fırsatta giderim.
Geçen bir çalışma arkadaşıma sizinle bir şey görüşmek istiyorum dedim. “Hangi konuda?” diye sordu. Sürpriz olsun dedim. Ama bir türlü bir araya gelemedik. Her fırsatta bana ne zaman görüşeceğiz? Konusu ne idi? diye sorup duruyor.
Yine bir arkadaşım sınava girmişti. İki ay kadar sonra, sonuç açıklanacaktı. Ne zaman kendisini görsem “açıklansaydı bu sınav, geçtim mi acaba?” deyip duruyordu.
Bir arkadaşım komşusunu anlatıyordu: “Kapı komşum kadın bir tıkırtı duysa hemen kapı merceğinden bize gelen misafirleri izler. Ertesi gün kapıdan beni görünce de misafirlerin kim olduğunu sorar. Kim gider kim gelir hepsini izler” diye serzenişte bulundu. Hep böyle bakarmış meğer.
Küçük oğlum, dört yaşlarında iken duyduğu her kelimeyi sorardı. Baba şu ne demek, baba bu ne demek diye. Hiç usanmazdı. Cevabını alıncaya ve anlayıncaya kadar da, peşini bırakmazdı.
Genç çift evlenir, bir müddet sonra hanım hamile kalır. Sonra, evdeki sohbetin konusu acaba erkek mi olacak, kız mı diye sürüp gider.
Bu tip örnekleri, çoğaltmak mümkün. Tüm bunlardan niye bahsediyorum. Bakın yazı bitmeye geldi ama ortada anlattığım bir konu yok. Sahi yazıyı bu satırlara kadar okuduysanız, lütfen bundan sonra yorulup okumayın. Ama beni dinlemeyeceğinizi biliyorum. Çünkü, dinleseydiniz, şimdi bu satırları okuyor olmazdınız. Ne diyeyim sizin gibi inatçı birini görmedim desem umarım bana kızmazsınız. Evet, bu yazının başlığı sizsiniz. Sizi, bu satırlara kadar getiren “merakınız” yani. Yazımızın başlığı MERAK.
Öyle ise; merak nedir? Niye merak ederiz? Merakın fayda ve zararları nedir? Merakımızı nasıl gideririz? Bunlardan bahsedelim. Merak, bir şeyi anlamak, öğrenmek için duyulan istek, bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği, heves, düşkünlük, kaygı ve tasa olarak ifade edilir.
Merak ile ilgili birçok deyim ve atasözümüz de var. Bunlardan bazıları; merak etmek, meraka sokmak, merakından çatlamak ve çatlatmak, merak uyandırmak, bir şeye merak sarmak,merakta bırakmak, kırkmerak,meraklı melahat gibi.
Merak, yerli yerinde kullanılırsa öğrenme ve gelişmek açısından çok faydalı, yaratıcılığı geliştiren, keşif, araştırma ve anlam iç güdüsüdür. İnsanın eksiklik ve açlık hissettiği alanlarla ilgili bilgileri bulma, anlama ve gelişme dinamiğidir merak. Gereksiz kullanılırsa da insanın başına dert açan bir duygudur, kötü alışkanlıktır. Her nedense kedileri öldürdüğü söylenir. Dağ otelini merak etmeseydi arkadaşım güzel bir geceyi ailesi ile paylaşabilir miydi? Oğlum her şeyi merak edip sormasaydı, kendini geliştirir miydi? Öyle ise çoğu merak iyidir. dışarıdaki çocuğunu merak etmeyen anne ona nasıl sahip çıkabilir.
Genellikle bayanlarda çok olduğu söylense de bu ispatlanmış değildir. Merak, bilgi isteğinin aşırı ve frenlenemeyen bir boyutta tırmanma halidir. Bazı mesleklerin olmazsa olmazı. Gazetecilik gibi. İnsanın kendini geliştirmesi için mersklı bir niteliğinin olması gerekir. Günümüzde iş hayatında araştırmayan, gözlemeyen, okumayan, tartışmayan kişiler gelişemezler. Bir atasözümüzde “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” der. Gerçekten bilgi ve öğrenmek için meraklı olmalıyız. Öte yandan, lüzumsuz merak bazen insanın başına bela açar. Merak ettiğimiz şeyin bize ne getirip ne götüreceğine iyi bakmamız lazım. Çocuk ve genç iken özellikle elektrikle ilgili, içki ile ilgili ve diğer şeylerle ilgili merak edipte başı belaya bulaşmayan yok gibidir. Küçüklerin merak ettikleri şeyi büyüklerinden sorarak yapmaları, büyüklerinde; küçüklere hayata dair şeyleri onlar istemeden öğretmeleri yerinde olur. Ben çocuğumun içki içmesini benden usulü dairesinde öğrenmesini isterim. Onu yasaklayarak, deli dolu, gizli saklı içip problem yaratmasından iyidir. O, arabayı kaçırıp problem açmaktan ise; şoförlüğü, ona ben öğretirim.
Birde insan oğlu tuhaftır. Ciddi konularda hiç meraklanmaz iken, akıl almaz şeylerde meraklı olur, başına dertler alır. Genelde olumsuz merak bir nevi rahatsızlıktır. Stres, yetersizlik duygusu,inançsızlık, eğitimsizlik, makam,güç ve çıkar da eklenince bu merak duygusu çok bela getiren bir hal alır. Kimin ne yapacağı belli olmaz.
Bir başka açıdan baktığımızda dedikodunun ve ilerlemenin lokomotifidir merak. Rahmetli Aziz NESİN merak ile ilgili bakın ne demiş:
MERAK İçimde bir merak, öyle bir merak ki
Ölümümden bir ay sonra, bir güncük yaşamak
Ve dostu düşmanı, suç üstü yakalamak.
Evet, Aziz Nesin’de ölümünden sonra dost ve düşmanının kendisi hakkında ne dediklerini merak etmiş. Bazen de düşünmeden bir şeyin peşine düşeriz. Ya bir soru sorarız ya da bir şeyi merak ederiz. Sordukça, ilgilendikçe konunun ortasında kendimizi buluruz. Birde meraklı Melahatımız vardır. Ülkemizde olumlu olumsuz her şeyi merak eden kişilere bu ismi takarız.
Kısaca, konu öğrenmek ve kendimizi geliştirmek ise asla meraktan vaz geçmeyelim. Merak bu anlamda belki de bilgi ve enerji kaynağımızdır. Neyi merak edersek edelim, uygulamadan önce birde mantık süzgecinden geçirelim. Kim bilir daha rahat ederiz. Meraksız kalmayın…Ama meraklanmayın… |