Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com
KAYBETME KORKUSU İLE ÜZÜLECEĞİNİZE,
KAZANMA DUYGUSU İLE MUTLU OLABİLİRSİNİZ…
Kaybetmek, hayatımızda çok kullandığımız bir kavram. Kökü Arapça kayb kökünden gelmektedir. Etmek eki ile birleşerek Türkçede kaybetmek fiili; yitirmek, yenik düşmek, zarara girmek vb. anlamlar içermektedir.
Kaybetmek bazen bir eşyamızı, paramızı, kimlik kartımızı, anahtarımızı yitirmek olarak çıkar karşımıza. Bunlar insana genellikle kısa bir süre acı ya da sıkıntı verir. Kaybedilen para çok ise ya da eşya hatıra bir eşya ise biraz daha üzer. Ama bunun ölçüsü bellidir. Bir süre sonra genellikle unutulur.
Bir kısım kayıplar var ki, bir sınavı kaybetme, bir işi, kaybetme, bir fırsatı kaybetme gibi. Bunlarda üzer insanı. Bunun acısı da fazladır. Daha uzun sürelidir. İnsan hayatında büyük etkiler yaratır. Adeta treni kaçırmış gibi hayatta gecikmelere yol açar ve üzer insanları.
Bir yakınını ya da arkadaşını ölmek suretiyle kaybetmek de çok acıdır. Ama insanlar bir müddet sonra buna da alışıyor. Kabulleniyor. Yaşam genellikle bir müddet sonra normale dönüyor. İstisnalar her üçünde de vardır. Bazı kişilikler, bu acıları çok yoğun yaşar ama genellikle bir müddet sonra yaşam çarkları unutturur insana acıları.
Bir de insanın sevdiğini kaybetmesi vardır. Duygusal ilişkilerin bitmesi ve bu nedenle karşındakini kaybetme duygusudur bu. Bu da çok acıdır. Paylaşılan değerler, zamanlar, acılar, tatlılar bir günde uzaklaşıp gider. Bazen sebepsizdir. Bazen iki taraf da bilir ama sanki kaybeden bir taraftır. Aslında çoğunlukla bu tür kayıpların acısı çift taraflıdır. Kaybeden ve kaybedilen vardır.
Diğer üç kategoride belirtilen kayıplar genellikle insanın kendi elinde tek taraflı düşünülen acılara sahiptir. Bu acıları yaşamamak ya da çabuk kurtulmak insanın kendi elindedir. Mesela eşyalarımıza daha dikkatli sahip çıkarsak bir şeylerimizi kaybetmeyiz. Kaybetsek de değeri önemli değil yenisini alırım deyip unutmak mümkün. Ders, iş, sınav ve fırsatlar için daha çok çalışarak belki eski fırsatlarımızı yakalayabiliriz geç de olsa. Acısını dindirmek genellikle elimizdedir. İrademiz dışında ölüm kayıplarına biz etki edemeyiz ama bunu da tek taraflı kabul ederek acısını hafifletmek elimizde.
Ama dördüncü grup kaybetmelerde her zaman iki taraflı bir ilişki vardır. Aslında görünürde biri kaybetmiş gibi hisseder belki de asıl kaybeden öteki taraftır. Kaybetme her iki tarafın davranışları sonucu olur. Bu tür kayıplarda her hatıra, her olay, her karşılaşma, her olumsuz laf insanın acılarını depreştirir. Olumlu davranışlar da acı verir olumsuzlar da. Bunların etkisi yıllarca sürer.
Bazen birini kaybederiz. Bazen de birinde kayboluruz. Kaybedenler daha bilinçli ve onurludurlar. Neyi kaybettiklerini bilirler. Kaybolanlarsa her şeyden habersizdir. Kayıptır onlar, kaybedenlerden farklı olarak.
İnsan neden kaybettiğini bilirse en azından kabullenir. Haklı olduğu halde haksız bir şekilde kaybedenin yaptığı genellikle bir iki damla gözyaşı, sonrası ise kötü cümleler. Bazen bu kayıplardan olumlu ya da olumsuz ders çıkaranlarda vardır.
Sorun şu, kaybetmemek için ilişkilere dikkat etmek lazım. Kaybedeceğinizi çok önceden sezmek, görmek ve haksız iseniz kabullenip katlanmak gerekir. İnsan bunları yaparsa acıları fazla olmaz. Yoksa hareketini kontrol etmiyor, sezgileri kuvvetli değil ise, ne istediğini bilmiyorsa, karşının ne istediğini bilmiyor ve görmüyorsa bir gün duvara fena çarpar ve çok üzülür. Mesele şu: insan her türlü ilişkisinde sorun yaşamaması ve kaybeden olmamamsı için dikkatli, mantıklı, ayakları yere basan, öngörülü olursa zaman kaybetmez. Terk edilen olmaz. Sevdiğini kaybetmez. Dolaysıyla üzülmez.
Her şeye rağmen uzun beraberliklerin başlangıcı olarak başlayan sevgi ve aşklarda duygular ön plana çıkınca insanlar maalesef tozpembe görürler. Duygu dorukta olunca mantık yerlerde sürünür. Nikâh masası konuşulunca mantık ayağa kalkar, duygular yerlerde süpürgedir. Sorun burada işte sevgili okuyucular. Sonucu baştan düşünerek ve görerek fazla duygusal hareket edilmez ise ve bu işler fazla uzatılmaz ise acılar yaşanmaz ya da az yaşanır. İşte bu yüzden sanki her aşk ve sevginin sonunda ayrılık olduğu düşünülür. Değil aslında.
Konuya biraz dramatik ve duygusal bakarsak sanki sevgiler ve aşklar kaybetmek için yaşanır. Ya da bitmek için başlanır. Öyle ya hiçbir şey ebedi değil ki. Demek ki aşk ayrılığının acısı büyük olduğundan, hep olumsuz bakılır. Hep sonuçsuz, imkânsız gibi değerlendirilir. Mesela sevgililer arasında söylenen bazı sözler bakalım ne anlatıyor.
Seninle ben bu aşkın kaybeden iki tarafıyız.
Bende kaybettim onu bir gece vakti... (Haluk Levent’in şarkısı)
Her aşk bitmek için başlar.
Ben seni sen olduğun için sevdim. İnan seni kaybetmek için sevmedim.
Aşk iki kişiyle oynanan bir oyundur. İyi olan KAYBEDER.
Yukarıdaki cümlelerin hepsi kaybetme üzerine kuruludur. İnsanlar acılarını bu sözlerle dile getirirler. Zamanla bunlar gerçek ve olması gereken gibi algılanırlar. Hâlbuki öyle değil. İkili ilişkilerde kaybeden taraf varsa kazanan tarafta vardır. Peki, o niye kazandı. Belki o daha akılcı düşündü. Belki o hiçbir şey düşünmedi, siz çok duygusal düşündünüz.
Evet, kaybetmemek, üzülmemek, çok acı çekmemek için her şeyi sağlıklı ve mantığımızı da katarak yürütmek zorundayız.
Şunu da unutmamak gerek. Her kaybediş başka bir kazanmanın habercisidir. Tabi ki düşünebilene. Öyle ya belki daha iyi fırsatlar burnunuzun dibinde ama siz görmüyorsunuzdur. Belki daha dengeli biri sizi bekliyordur.
Önemli olan ne biliyor musunuz? Her şey kaybedilir yenisi bulunur ama zaman kaybedilince geri gelmiyor. Kişilik, öz saygı, benlik, inanç, güven ve sağlığımızı kaybetmeyelim. Bunları kaybedersek ne sevginin ne aşkın ne de yaşamın tadı kalır.
Evet, kaybetme korkusu ile üzüleceğinize, kazanma duygusu ile mutlu olacağınız mutlu yıllar, bayramlar dileğiyle…
|