Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir huseyinbozkurt@firatymm.com
GÜVEN
Yaşamımızda en çok ihtiyaç duyduğumuz duygulardan biri de güvendir. Güveni, bir şeye veya kişiye inanmak, bir şeyden emin olmak olarak ifade edebiliriz.
Güven ile ilgili öne çıkan en önemli kavramlar ise güven duymak, güven vermek ve özgüvendir. Güven duymak, insanın başkalarına inanması, güven vermek başkalarının bize inanması ve özgüven ise insanın kendine güvenmesi, kendi düşündükleri ve yaptıklarından emin olmasıdır. İdeal olan, her üçünün bir insanda bulunmasıdır.
Her üç boyutunun da varlığı bize huzur veren bir duygudur. Güven duymamak insanı dengesiz, korkak, endişeli, abartılı, kontrolsüz, mutsuz, gergin ve huzursuz kılar. Öte yandan özgüveni olmayan kişilerin, başkasına güvenleri de az olduğundan, başkalarının kendilerine güvenmelerini de önemsemezler.
Kendine, başkasına güven duymak ve kendine güven duyulması iş hayatımızda, aile hayatımızda, ticari hayatımızda ve kişisel yaşamımızda çok önem arz eder.
Güven, bazen yıllarca bin bir emekle oluşturulan ticari itibardır, bazen trilyonlara eşit bir entelektüel sermaye ve bazen ise varlık sebebimizdir. Çok zor kazanılıp, kolay kaybedilir. Bir bilmece olarak sorulsa herhalde “Zor kazanılıp, zor elde tutulan ve kolay kaybedilen şey nedir” diye sormak mümkün olurdu.
Sevgi, aşk ve evliliğin temel taşıdır. Güven duymadığımız birini asla sevemeyiz. Karşıda bize duymalıdır sevilmek için. Özgüveni olmayanlar, kendileri de dahil hiç kimseyi sevemezler. Sadece kendilerini sevdiklerini zannederler.
Dostluklar, arkadaşlıklar ve gerçek sevgiler güven üzerine kurulur. Güven öyle bir duygu ki; bazen ölümden korkmadan yaşam sebebimiz, bazen de son nefesinizi vermek için uğruna beklediğimiz bir eldir. Tıpkı aşağıdaki öyküdeki gibi…
Geleceğini biliyordum
Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. Ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, -Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma. Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. O korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı; -Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın. -Değdi, dedi, gözleri dolarak,değdi… -Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun? -Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı: -Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum… dedi.
Öyküdeki gibi; güven vermek önemlidir, güven duymak da. Ama en önemlisi duyulan güveni boşa çıkarmamak.
Genellikle farkındalığını yakalamış kişiler, kendi olumlu ve olumsuz yönlerini görebilmekte ve buna göre yargı oluşturabilmektedirler. Ve bu insanlar hayata olumlu bakıp, sınır ve güçlerini iyi bilerek, savunma mekanizmalarını çok verimli kullanıyorlar. Bu kişiler, kendileri ile barışık olup, özgüveni yüksek kişilerdir.
Farkındalıkları gelişmemiş kişiler ise; sorunlar karşısında, daha suçlayıcı, mazeret arayıcı, çözümden çok, başkalarını suçlamayı yeğleyerek sorundan kaçma, duygularını bastırıp sorunu yok saymaya çalışmayıp, olayları çarpıtıp sorumluluğunu kendi dışındaki kişi ve olaylara yöneltme gibi tavırlara giriyorlar.
Özgüvenin temelleri, küçük yaşlarda yetiştiğimiz ortam, aile, eğitim, çevre,inanç durumuna göre atılır. İnsan zihninin geliştiği 0-6 yaş arasındaki yaşamımız, edindiğimiz korkular, bilinçaltılar, yanlış duygular ve düşünceler zekamızı şekillendirdiğinden, güven duygusu ve özgüven de bu yıllarda oluşur. Onun içindir ki bu yaş grubundaki çocuklarımızın yetişmesi ve eğitimi çok önemlidir.
Güven duygumuzun güçlü olması ilişkilerimizi açık, adil ve dostça kurmamızı sağlar. Bu durum bizi mutlu kılacağı gibi ilişkilerimizin gücü ve kalitesini de arttırır. Öyle ise özgüvenimiz olmalı öncelikle. Bunun için farkındalıklarımızı yakalamalıyız. Kendimizi tanımalı ve güvenmeliyiz. Sonra da güven vermeliyiz çevremize ve bizde inanmalıyız herkese.
Güvenmeliyiz ama tedbiri elden de bırakmamak gerek. Ne yazıktır ki; büyük yolsuzluk ve güven sarsıcı olaylar, karşıya bir miktar güven verildikten sonra uygulanmaktadır. Bu da bir kişiye güven duymak ile işimizdeki görevimizi eksik yapmamızın ayrı ayrı şeyler olduğu anlamına geliyor. Örneğin bir müşteriniz önce sizden küçük veresiye mal alır ve paralarını gününde öder. Herhangi bir çek senet almazsınız. Üçüncüsünde yüklü bir alış veriş yaparak ortadan kaybolabilir. Güvenmek güzel bir duygu ama bu bize kaybettirmemeli. Öte yandan kaybetme korkusu ile kimseye güvenmemek te yanlış. O halde küçük de olsa alacaklarımıza belge alırsak baştan risk almamış oluruz. Güvenimiz de sarsılmaz.
Güvensiz olmak ayrı bir şey, tedbirli, uyanık ve temkinli olmak ayrı bir şeydir. Bir şeyi sorgulamak, araştırıp öğrenme veya baştan açık bilgiye ulaşmak isteği her zaman karşıya güvensizlik değildir. Kısaca güven duyma körü körüne olmamalı.
Kişi olarak özgüvenimizi sağladıktan sonra, güven veren bir kişi olmaya çalışmalıyız. Bunun için yapmamız gereken tek şey ise; devamlı olarak söylediği ile yaptığı şey aynı olan kişi olmaktır. Atalarımız “özü sözü bir olmak” olarak ifade ederler bu durumu.
Ayrıca, özgüvenimizi arttırmak için; iyi şeylere yönelmeli, pozitif düşünmeli, tecrübelerden ders almalı, basitliğe önem vermeli, gerçekçi hedefler belirlemeli, cesaretli olmalı, devamlı öğrenmeli, faydalı şeyler yapmalı ve değişime açık olmalıyız.
Güvenilir bir kişi olmanın yolu ise; şüpheci, eleştirici, negatif,yargılayıcı, suçlayıcı bir kişilik yapısını terk ederek daha olumlu, pozitif ve dinleyen, anlayan, çözümsel düşünen ve iletişime açık bir yapıyı benimseyen bir kişi olmaktan geçer. Açık ve net olmalı, yalandan uzak durmalı, yalnızlık ve korku yaratan olaylardan uzak kalarak kendi özgüvenimizi sağlamalıyız. Güvensizliği, toplum kendi yaygınlaştırır gibi görünse de kişilere çok görev düşmektedir. Bu gün için, özgüveni olmayan, güven vermeyen ve güven duymayan bir toplum halini almışız. Ne Devlet vatandaşa güvenir, ne de vatandaş Devletine..! Politika ve politikacıya güven duymuyoruz. Velhasıl hiçbir şeye ve kimseye güven duygumuz kalmamış. Ekonomiye güvenmiyoruz, kurlara ve borsaya güvenmiyoruz. Yıllarca kesintiler yapılıyor konut edindirmek savıyla ama yıllar sonra birikimini bir elbise parası olarak alan bir insanın hiçbir şeye güveni kalmıyor tabi.Konunu boyutu çok geniş ama kişiler olarak bu güvensizlikler de bizde pay sahibiyiz. Kendi düşüncemizi kullanmıyoruz, bazen takılıp gidiyoruz, sıkıntıya düşünce de kimseye güvenimiz kalmıyor. O halde önce kendimizi sorgulamamız lazım. Bireyler olarak, bir benle bir şey olmaz demeyip, çevremize güven salmalı, kişilere güven duymalıyız.
Bir araştırmaya göre Brezilya’dan sonra insanı birbirine güvenmeyen ikinci ülkeyiz. Her şeyimizi güvensizlik üzerine kuruyoruz. Kızımızı evlendirirken bile şu kadar altın takılacak, şu kadar güvence verilecek ya adam boşarsa diye başlıyoruz. Altınların güvence olduğunu sanarak neleri göz ardı ettiğimizi bir baştan bilebilsek. Bazı güvensizlikleri de plansızlığımız, nüfus artış hızımız, eğitimsizliğimiz ve hesapsız yaptığımız işlerden kaynaklanıyor ülke olarak. Bin bir mücadele ile üniversitelere girip sonrada okul bitince işsizler ordusuna katılarak güvensizlik doktorası yapan gençlerimiz iş bulacaklarına ve yarınlarına nasıl güvensinler..! Aslında biz fakir bir ülkeyiz ama güvensizlikte pek zenginiz. Ne dersiniz aslında güven fakiriyiz.
Kişiler olarak hiç vakit kaybetmeden farkındalığımızı yakalamlı, olumlu ve olumsuz yönlerimizi keşfetmeli, olumsuzluklara karşı tavır geliştirmeli, pozitif olmalı ve güven oluşturma ile ilgili bir şeyler yapmaya hemen başlamalıyız. Küçük çocuklarımızı yalan yanlış ve korkularla değil, sevgi ile büyütmeli ve yetiştirmeliyiz ki; diktiğimiz güven fidelerimiz, geleceğin mutlu,güvenli ve özgüvenli ormanlarını oluştursun.
|