Hüseyin BOZKURT
Yeminli Mali Müşavir
huseyinbozkurt@firatymm.com
KADER
Yaşamımızda sık kullandığımız kelimelerden biridir. Bazen korkulu rüyamız, bazen yol arkadaşımız, bazen kötü talihimizin kendisi, bazen de önceden yazılmış yazgımızdır.
Kötü talih ya da talihsizlik mecaz anlamı olup, gerçek anlamı yazgıdır. Biz onu alın yazısı olarak ifade ederiz. Bir çok deyim ve söz de üretmişiz kader ile ilgili olarak. Bunlardan bir kaçı şöyle: Kadere boyun eğmek, kader olmayınca kadir bilinmez, kader birliği, kader çizgisi, hasbelkader ve karınca kaderince gibi.
Kader bir inanç olgusudur. İnsan, kendisini akıl ve mantığı ile yönetir. Aynı zamanda insan düşünen duygusal bir varlık olduğundan, akıl gücü kadar, manevi güce de ihtiyaç duyar. Bu anlamada, kişilerin din ve inanç sistemi de gelişmiştir. Akıl ve mantığının çözemediğini, bilinmeyenlerini, çaresizliklerini ve ona sorgusuz huzur veren bazı ihtiyaçlarını da din ve inanç sistemi ile çözer. En bariz örneği ise insanın doğup büyümesi ve yaşarken bazı olaylar yaşaması ve sonunda ölmesi ve bunların baştan belirsiz olması onu inanç sistemine yöneltir. Mesela ölüm tarihi belli olmayan bir yazgıdır. İnsanın çekeceği acılar bir yazgıdır.
İşte insanoğlu yaşayacağı iyi veya kötü olayları, yazgıya yani kadere bağlamıştır. Yine kötü kaderi ise kadersizlik, talihsizlik olarak ifade etmiştir. İyi kaderi genelde kader olarak açıklamayız, sadece kötü yaşantılarımızı kader diye ifade ederiz.
Gerek İslamiyette ve gerekse diğer dinlerin çoğunda kadere bir şekilde inanmak vardır. İslamiyette kadere inanmak imanın şartlarındandır. Yaşamımızda iyi ve kötü tüm olayların alın yazgısı olarak Allah tarafından baştan bilindiğine inanılır. İnsanoğlunun ne yaşayacağını öğrenmesi olası değildir. Böyle bir şey olsaydı herkes oturur kaderinde yazılı olan olayların olmasını beklerdi. Hiç çalışmazdı. Allah başımıza gelecekleri bilir, ama biz bilmediğimize göre bize düşen Allahın verdiği aklı iyi bir şekilde kullanarak, iyi bir insan ve yurttaş olmaya çalışmak ve bunu sağlamak için aklımızı ve bedenimizi çalıştırmaktır. Biz eksiksiz çalışmamıza rağmen dış faktörlerden dolayı yine üzüntü duyabilir, başarısız olabilir ya da kötü şeyler yaşayabiliriz. Tam bu sırada inancımız gereği acımızı hafifletmek için kadere sığınıp, ben gerekeni tam yaptım ama yazgım da bu varmış diyerek acımızı hafifletmeliyiz. Akıl ve bedenini tam çalıştıran kişilerin de genelde başarılı ve mutlu oldukları bilinen bir gerçektir. Az da olsa tersi olabilir. Bu durumu kader yoluyla kabulleniriz. Aslında dış faktörlerden ya da bizim bir şeyi eksik yapmamızdan kaynaklanmış da olabilir.
Kısacası kadere inanmak, oturup alın yazımızın gerçekleşmesini beklemek değil, tersine aklımızı çalıştırıp gereğini yapmalıyız. Aynı zamanda Allaha inanarak yazgımızın iyi olmasını düşünmek ve çalışarak bu güzelliklere ulaşmak ya da bunu düşünmek bile insanı mutlu kılar. Çalışmamıza rağmen olumsuzluk yaşar isek de bunun sebebini araştırıp bulmamız ve öğrenmemiz gerekir. Bununla birlikte kadere inanarak kötü olayın etkisini de çabuk atmamız gerekir. Ayrıca kişi Allaha olan sevgi ve inancı nedeniyle kaderine güzel şeyler yazıldığına da inanarak daha huzurlu olur. Yarınının kötü olacağını düşünmez. Yaşama bir pozitif etki katar. Ama aklımızı ve bedenimizi mutlaka iyi yönde çalıştırmalıyız.
Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu nedenle 'ne yapalım, kaderimiz nasıl olsa değişmeyecek, hep böyle' deyip boyun bükmek doğru değildir. Kader bize yolun bütününü değil de; sadece yol ayrımlarını verir. Dönemeç ve sapakları hayat tabelalarına bakarak bulma görevi yolcuya aittir. Kısaca hayatımızın ne tam hakimiyiz ne de hayat karşısında çaresiziz. Ama kaderimizi de kendimiz hakketmeliyiz. Albert Einstein bir sözünde “ Genelde İnsanlığın kaderi, hakkettiği olacaktır” diyerek insanların her şeyi Allaha bırakmayıp çalışarak iyi kaderi yakalama çabasında olması gerektiğini vurgulamıştır. Goethe ise “Hiç kimse kaderini değiştiremez ve kaderinden kaçamaz” diyerek Allahın çizdiği ile bizim çabamızın sonucu oluşan şeylerin aslında kaderin ta kendisi olduğunu vurgulamıştır. Bazen de, kötü kader dediğimiz şey kendi çılgınlıklarımızın sonucudur. Bu konuda Walter Scott ise “İnsanlar kendi çılgın ihtiraslarının neticelerini kadere yüklerler.” diyerek benzer yorum yapmıştır.
Bu konuda adeta kaderimizi oluşturan süreci tüm kademeleriyle açıklayan Mahatma GANDİ’nin aşağıdaki sözleri olsa gerek.
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür,… Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür…
Gandi, bu konuda insanın kendini bulması ve yönünü çizmesi için; söylemler, düşünceler, duygular, davranışlar,alışkanlıklar,değerler ve karektere dikkat edilmesini ve kaderin bu şekilde çizildiğini belirtmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek ise; “Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı, elindeyse, beyazdan gel de sıyır beyazı” diyerek kader olan şeylerin görünmeyen bir yazı olduğunu, belirsizliğine değinerek kaderin değiştirilemeyeceği yaklaşımında bulunmuştur.
Kaderimizi biz bilmesek de, Gandi’nin de belirttiği gibi kaderimizi belirleyen düşünce ve davranışlarımızdır. Kaderimizi biz bilemeyiz sadece yaradan bilir ama direksiyonuna bizi oturtarak kendimize çizdirdiği, ama Allah’ın önceden bildiği bir yolculuktur. Evet, Kısakürek’in belirsizlik konusundaki değerlendirmesine katılmamak mümkün değil ama, gözlerimizi dört açarsak beyaz kağıt ile sütün ton farkını da yakalamak bizim elimizde olsa gerek. Ya da kağıdın tamamını kazırsak biraz yoruluruz ama sanırım rotayı da değiştirmek biraz elimizdedir. Zira rotayı değiştirecek zekayı da bize veren kaderimizi belirleyen de Allahtır. Kimbilir belki de bizi öyle düşündürerek kaderimizi aynı anda kendisi değiştirmektedir. Onun için biz iyi, doğru ve güzeli arayalım çaba gösterelim kendisi bize o gücü verir zaten. Hepinize güzel yazgılar… 01.08.2009 |